İkinci yeniciler şiirde adeta devrim yapmışlar,ne de iyi ne de güzel yapmışlar! Cemal Süreya ”ikinci yeni” akımını başlatan isimlerdendir. Benim yüreğimde o’nun yeri,şiirleri ise başkadır..Bana göre şiir olabildiğince mecazi, kapalı anlatımlı ve herkesçe farklı anlaşılır olmalıdır. Herkes o şiirde farklı bir lezzet,farklı bir hüzün ve farklı mutluluklar bulmalıdır.
Öncelikle On üç Günün Mektuplarını anlatmak istiyorum sizlere.Ama ondan önce biraz Cemal Süreya’dan bahsedeyim. Bunu biyografi olarak algılamayın,biyografisini her yerde bulabilirsiniz,benim bahsedeceklerim daha kişisel ve özel bilgiler. Cemal Süreya hayranları için merak edilen dipnotlar aslında..Asıl adı Cemalettin Seber’dir.İlk Eşi Seniha Hanımdan ayrılmıştır. İlk eşinden ‘Ayçe’ adlı bir kızı vardır. Ayşe değil efenim doğru yazdım,kızının adı ‘Ayçe’dir.’ 1967’li yıllarda bir edebiyatçılar lokalinin açılışında 2.eşi olan Zuhal Hanımla tanışmıştır.Zuhal Hanım bu tanışmanın özetini şöyle dile getirmiş;
”Gece kalabalık ve neşeliydi.Bir ara Cemal Süreya yanıma yaklaştı ve ”benimle evlenir misin” dedi. Yakınlaşmayı çok iyi bilen biri olduğundan önce kaçtım ondan.Daha sonra bir anda Kapalıçarşı’da bir çayhanede nişan yüzüğümüzü taktık.6 ay sonra ise yıldırım nikahıyla evlendik.”
Buradan anlıyoruz ki tutkulu bir aşk yaşamışlar.Zuhal hanımla olan evliliğinden bir erkek çocukları dünyaya gelmiştir. İsmi ‘Memo Emrah’tır.’ Cemal Süreya’nın Zuhal hanımdan bir kız çocuğu hayali vardır,bunu tüm mektuplarında dile getirmiş,hatta resimlerini bile çizmiş. İsmi bile bellidir,eğer bir kız çocukları olursa ismi ‘Elif Zeyno’ olacaktır.
Kitap bu şekilde minik minik dipnotlar içeriyor. Dediğim gibi, Cemal Süreya’nın hayatı hakkında bu kadar özel bilgilere sahip olmak beni çok mutlu etti ve onurlandırdı..
Cemal Süreya..Kelimeleri öyle güzel sıralayan bir adam ki, şiirlerinde bir kelimenin yerini değiştirmeye kalksam kelimelerin keskinliği yumuşuyor,onun sıraladığı kadar acıtmaz oluyor dizeleri..Onun kullandığı kelimeler hep yüreğe dokunur,şiirlerin içine girmedikçe anlayamazsınız ne demek istediğini..Kimilerine göre şiirleri ‘bir çocuğun’ anlayabileceği kadar basit,sıradan ve bir şey ifade etmeyen kelimeler topluluğundan ibaret,bana göre ise anlamak için ciddi kafa yorulması gereken,ağır ve altında ezilebileceğiniz kadar zor cümleler,zor kelimelerden oluşuyor.Benim hayran olduğum ve tüm şiirlerini tekrar tekrar okumaktan bıkmadığım ustanın 2. eşi Zuhal hanıma duyduğu aşkı anlatıyor aslında bu kitap..
Zuhal hanım amansız bir hastalığa yakalanır ve hastahanede yatmaya başlar. Cemalettin Seber ise Zuhal hanıma hiç durmadan 13 gün boyunca uzuuun uzun mektuplar yazmaya başlar..Kitabın ismi de buradan geliyor ‘On Üç Günün Mektupları’ Mektupların kitap yapılmasını isteyen Zuhal Hanım olmuş,Erdal Öz ise hiçbir değişiklik yapmadan mektupları bir kitaba çevirmiş.
Erdal öz çok güzel bir giriş yapmış,demiş ki ;
”İnsan niye mektup yazar? Ya yüz yüze gelince anlatmak istediklerini açık açık söyleyemiyordur, ya da o ikinci kişi uzaktadır,onunla yüz yüze konuşma olanağı yoktur,oturur kağıda döker anlatmak istediklerini.
Öyleyse ikinci kişiye yazılan bir şeydir mektup.İki kişilik özel bir edimdir. Bu yüzden gerek yazan,gerekse yazılan açısından çok kişiseldir.”
Mektupların kişisel ve özel olduğunu düşündüğünden,kitap haline getirmenin pek etik olmayacağından endişe etmiş uzun süre. Ama Cemalettin Seber’in Zuhal hanıma olan sevgisini,tutkusunu ve hastalığını yenmesi için sarfettiği çabayı herkesin okuması gerektiğini düşünmüş ve mektupları kitaba çevirmiş.
Beni bu kitapta en etkileyen şeylerden biri de Cemalettin Seber’in kendi el yazısına nail olma şerefiydi.. Kitap hem normal yazı hem de Cemal Süreya’nın kendi el yazısıyla kaleme aldığı,hatta mektuplara ufak resimler çizdiği kısımlardan oluşuyor. Ona şiirlerinden daha da yakın olmak,el yazısına şahit olmak,hatta yüreğindeki aşkı sevgiyi daha bir yakından hissetmek tarif edilemez bir mutluluktu benim için..
Gelelim şiir kitabına. Cemal Süreya’nın birbirinden güzel ve etkileyici şiirleri var. Ama en ünlüsü şüphesiz ‘Üvercinka’ Aslında bir anlamı yok ama ‘güvercin kanadı’ kelimesinden türetmiş olabileceğini düşünüyorum.
Şiir kitabına Üvercinka şiirinin ismi verilmiş. İçinde Cemal Süreya’nın en güzel şiirleri bulunuyor;
Bunlardan bir tanesi;
Ve yazımı son olarak ‘Üvercinka’ şiirini paylaşarak,şiirden esinlendiğim çizimimle sonlandırmak istiyorum;
ÜVERCİNKA
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahilAydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahilSenin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahilBirlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahilBurda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı’nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değilCemal Süreya