Sinemaseverler merhaba! Uzun zaman sonra şöyle keyifle doyasıya güzel bir film izledim. Filmin beni tatmin edeceğinden emindim çünkü filmin senaristi ve yönetmeni Quentin Tarantino 🙂 Yıllar boyu birçok fimini severek izlediğim için biraz pozitif ayrımcılık ta yapmış olabilirim 🙂
Öncelikle film tam 3 saat 7 dakika! Gözünüz korkmasın zaman su gibi akıp geçiyor,gerçekten sürükleyici bir filmdi.Filmin oyuncuları arasında favorim tabiki Samuel Jackson’du.Filmdeki rolü Binbaşı Marquis Warren. Samuel dışında oyuncular arasında Kurt Russell, Tim Roth, Jennifer Leigh gibi isimler var. Oyunculuklar gayet muazzam,kurgu tatmin edici ama beni en etkileyen şeylerden biri de görsellikti.
Şaşırtıcı bir şekilde klasik kovboy filmlerinden farklı olarak bu film çölde değil iliklerinize kadar hissedeceğiniz buzzz gibi karlı bir havada geçiyor. Öyle ki beni en çok düşündüren şey ‘ben izlerken dondum bu filmi nasıl çekmişler yahu’ oldu:D Klasik ‘western’ filmlere tepki olarak doğmuş hateful eight hakkında daha da fazla bilgi vereceğim kısma geçmeden önce uyarmak isterim ‘dikkat bu yazının devamı spoiler içerir!’:D
Suçluların yakalanması,idam edilmesi ve kelle başına ciddi miktarda para ödenmesi gibi sebeplerden ötürü tehlikeli adamlar adeta birer ‘katil avcısı,cellat’ oluveriyorlar. Suçlunun suçuna göre kelle başı konulan ödül de artıyor. Birçok tehlikeli,acımasız ve zeki kovboy avladıkları suçluları şehre satmak ve idam ettirmek için götürmeye çalışıyorlar.Daisy Domergue ise başına ödül koyulan çete üyesi zeki bir kadın. Fakat yakayı eleveriyor ve John Ruth adlı bir kovboy tarafından kelepçelenerek şehre götürülmeye çalışılıyor. Çalışılıyor diyorum çünkü ölümcül soğukta bu yolculuk hiç te kolay olmayacak.. Film 8 adet keside ayrılmış olarak ilerliyor. İlk 2 bölüm tamamen bu zorlu yolculuk üzerine devam ediyor. Daisy şehre götürülüp idam edilecek mi? Aslında filmin devamı tamamen bu sorunun cevabına bağlı.. Kurgu içinde kurgu olan bir film olduğundan şimdi kısaca diğer bölümlere değinelim;
Daisy’i şehre götürüp parasını almak ve idam ettirmek üzere yola çıkan John Ruth bu ölümcül kış yolculuğu sırasında beklenmedik bir misafirle karşılaşıyor.Binbaşı Marquis Warren tıpkı John Ruth gibi bir suçlu avcısı. Avlayıp öldürüğü suçlular için para almayı planlayan Binbaşının atı zor kış şartlarına daha fazla dayanamayarak ölüyor. Kuş uçmaz kervan geçmez bu karlı yolculuk sırasından John Ruth’un karavanını gören Binbaşı ne yapıp ne edip kendisini karavana kabul ettirmeyi başarıyor. Ve yolculuk boyu beraber seyahat etmeye başlıyorlar..
Beklenmedik bir kar fırtınası ile şehre devam edemeyeceklerini anlayıp ufacık bir baraka olan ve yolcuların dinlenmesi için işletilen Minnie’nin yerinde mola vermeye karar veriyorlar;
İşte bundan sonra bence filmin en sürükleyici yeri başlıyorr:) Bu barakada birileri yalan söylüyor.. Barakada bulunanlar buraya kar fırtınasından saklanmak için geldiklerini söylüyorlar.Binbaşının arkadaşları tarafınfan işletilen bu barakada işletmenin sahipleri yok.Sebep olarak birçok şey sıralasalar da binbaşının gözünden kaçmayan çok küçük ayrıntılar oluyor. Peki bu barakada ne oldu? Barakadakiler gerçekten kar fırtınasından saklanan adamlar mı? İşletmenin sahipleri neredeler?
Görseldeki kadın meşhur katil ve çete üyesi Daisy:) Bu dakikadan sonra bolca aksiyon,entrika ve kan göreceksiniz. Daisy oldukça zeki bir kadın acaba barakada birşeyler mi planlandı? Binbaşı şüphelerinde haklı mı çıkıyor? Daisy kurtulacak mı? Daha önemlisi filmin sonunda nasıl tüm oyuncular ölebilir? Deyip sizi meraktan çıldırtarak yazıma son veriyorum:D İzleyin efendim birşey kaybetmezsiniz:) Son olarak filmin müzikleri de çok etkileyiciydi. Müziklerin bestecisi Ennio Morricone imiş. Ben hemen müziklerini tekrar dinlemek için araştırmalara koyuluyorum,sizlere de keyifli seyirler diliyorum.